7 Kasım 2017 Salı

Linn

Tam emin değilim iki  ya da iki buçuk sene evvel Norveçli arkadaşım Joakim'in facebook hesabında şöyle bir yazı gördüm. Diyordu ki ''Kardeşim Julian'ın eşi Linn tedavi edilemez bir kanserle karşı karşıya. Yaklaşık üç senedir çeşitli tedavileri denediler ancak her seferinde hastalık geri döndü. Tüm bu tedaviler sonucunda ortaya çıktı ki ne olursa olsun bu hastalık peşini bırakmayacak. En son doktorları iki seçenek sundu; Ya radikal tedavilere devam edicek ama sonuç pek de değişmeyecek . İkincisi ise kanser henüz hayati organlara sıçramamışken olabildiğince seyahat edip, görmek istediği yerleri görecek'.  Yazının devamında kardeşi Julian'ın gofundme.com'dan açtığı fonun adresini veriyordu.Julian, Gofundme com'da tedavi sürecinden bahsediyor ve ne kadar acı olsa da Linn'in sağlığı el verdiğince görmek istediği yerlere gitmek için destek istiyordu. Bağış yapanlara da ara ara nereye gittiklerini neler yaptıklarını anlatıyorlardı. Ben Julian'ın facebook hesabına girip girip bakıyordum. Çok güzel gezdiler. Linn aşırı güzel ve hep gülümseyen bir kızdı. Julian ve Linn tanıştıktan sonra Linn hastalanmış ve tabii Julian tüymemiş. İlk tedavi bittikten sonra Los Angeles'a gitmişler evlenmek için. Yani özetle ben de ince ince seyahatlerini takip ediyordum bu çiftin. Açıkçası aklıma ölüm de gelmiyordu. Geçen bi bakayım neler oluyor dedim.Üstünde Linn'in doğum ve ölüm tarihini yazan bir resim paylaşmış Julian. İçim cızzz etti. Ahh dedim.  Ben kızın ölümle mücadelesini unutmuşum. O kadar ölmeyecek gibiydi ki... Bu evet üzücü bir hikaye ama bir o kadar da yaşam dolu ki ortak kurdukları hayat bana kaç kişi bu kadar güçlü bir bağ kuruyor hayatla ve aşkla diye sorduruyor sadece

4 Kasım 2017 Cumartesi

Annemin arkadaşları

  Annemin kadın arkadaşlarına bayılıyorum. Annem İstanbul'a gelir gelmez oturtuyorum yamacıma Sezgin Teyze ne yaptı, Hanife Teyze ne etti diye tek tek anlattırıyorum. Bir kere ülkede henüz moda bloggerlığı müessesi ortaya çıkmadan bu kadınlar o gri saçlı kadının Burda'sından modayı takip ediyor, en ilkel patronlarla şimdi vintage diye dünya paraya alınabilecek elbiseleri dikiyorlardu. Hepsi mi anlar renkten, yakadan efendime söylüyeyim biye'den kumaştan? Evet, anlarlardı. Bu kadınlar ''Armut alın''nedir bilirler, kahkül bırakma yavrum senin alnından dünyada çok az var derlerdi. Böyle orantısal bilgilere de sahiplerdi.


Bir de bu kadınlar ölesiye romantik kuşaktandı. Özellikle yazları dikişe oturmadan çocukları doyurduktan sonra eline Harlequin romanını alıp keyifle okurlardı. Bu kitaplarla ilgili en ilginç şey de kitap kiminse ilk sayfasında baş harf ve evlenmeden önceki soyadının ilk harfinin yazılmış olmasıydı İsimler böylece kodlanırdı ki  bu kitapları okuyanlar o zamanlar memleketimizde orospu diye nitelendirildiği için Allah vermesin birinin eline geçerse isimleri çıksın istemezlerdi.. Neticede koca bir Harlequin çetesi. Anneminkilerde S.Ö yazardı.


Annemin arkadaşı Ayşe Teyze'nin annesi Saliha Teyze de gençliğinden beri belli aralıklarla Çalıkuşu'nu okurmuş. Bunu annem anlattığında kendimi yine bir hikayeye teslim etmenin huzuru vardı içimde. Kadın 95 yaşında öldü ama kızının anlatmasına göre hayatının son on senesinde Çalıkuşu'nu yastığının altında saklamış ve hep aynı sayfasını okuyup sevinmiş.

Daha ne hikayeler... Hepsi sevgi dolu becerikli, kitap sever, aşk sever (filmlerde) ama iflah olmaz dedikoducu caaaanımmm kadınlar.