26 Ekim 2017 Perşembe

     Geçen Balat'ta tatlı bir etkinliğe katıldım. Defne Suman, son kitabı olan Yaz Sıcağı'nın geçtiği mekanları gösterdi bize. Hem gezdik hem de kitap hakkında uzun uzun muhabbet ettik,sorular sorduk. Defne Suman'ın şu adreste de bloğu var yıllardır okur çok severim. Balat'ta arkadaşımın atölyesi olduğu ve başka bir yakın arkadaşım da uzun yıllar o çevrede yaşadığı için oralara aşinayım. Defne Suman, karakterlerin evlerini gösterdikçe içimde bir sevinç oluştu. Hemen hemen aynı yerleri benzer türde evleri mekanları hayal etmişiz. Kitap çok katmanlı su gibi akıyor.



Haftalık olayları da özet geçeyim. Okulda bir öğretmen İngiltere'ye gitmeye karar vermiş. Amcasının kızının torunuun bilmemnesi olduğu için ziyaret etmek istiyor. Yardım istedi benden. Tabii dedim,ederim. Başıma gelicekten habersizim tabii. Yaptığı iyiliği söylemek mi diye bi yokladım da kendimi değil. Sonrasına kızıyorum. Üç formu doldurdum, randevu aldım, belgeleri hazırlamasına yardımcı oldum derken başvuru günü geldi. Bu arkadaşa kapıdaki güvenlik görevlisi demiş ki biz standart vizeyi bedava veriyoruz, niye ona başvurmadın. Bu da gelmiş okula hararetle millete anlatıyor; param boşuna gitti, vize bedavaymış.... Kan beynime sıçradı. Böyle durumlarda hiç sakin olamıyorum. İftira atmışlar gibi... Yahu dedim, İngiltere insana sümüğünü bile bedava vermez. Böyle konuşup kendini komik duruma düşürme. Ama .ok öfkeli ve diyor ki; 1000 liram gitti sen adamdan iyi mi bileceksin. Sonra tekrar girdim siteye ince ince tekrar okuyup araştırdım tüm belgelerle önüne geldim. İnanmıyor. Ya da artık dedikodumu yaparken yakalandığı için işine gelmiyor kabul etmek. Terapistle de konuştuk bunu. Bunun sonuna kimsenin de sorumluluğunu almaktan hoşlanmadığım çıktı ortaya. Başka birine yardım ederken karşımdakinin tüm sorumluluğunu bana yüklemesi anladım ki beni çileden çıkarıyor. Çünkü en ufak hata da sen oluyorsun sorumlu. 


Biraz Romanya'dan da bahsedeyim. Bir kere Türklere çok benziyorlar. Çok sayıda ortak kelime ve yemek var; sarma,haydi....vb. İnsanlar sıcak kanlı. Türkleri ve dizilerini seviyorlar. Ben Bükreş'i çok detaylı görmedim ama benim kaldığım yer olan Plioesti'ye göre daha güzeldi; ama benim için Romanya yaşamaya dair hiç bir umut vermiyor, bana vermedi. Olumsuz karakterime bağlanmasın. İstanbul'un ışıltısını çok özledim dört günlüğüne gitmiş olmama rağmen. Bu arada her yer Koton, waikiki. Hatta kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdeki Şarap fabrikasına gittik de Paşabahçe bardaklarla servis yaptılar. Bu arada Türklerin ve İngilizlerin yatırımları var ülkede. Türkler tahmin edilebileceği gibi inşaat  İngilizler de şarap. Şimdi yazdıkça daha çok geldi aklıma. Çalışkan bir günümde daha detaylı yazmaya çalışıcam.



8 Ekim 2017 Pazar

Yazmayalı epey olmuş. En son ne kadar umut dolu yazmışım; ve hemen akabinde sınav sistemişdeğişmiş. Sınav sistemi değişince sadece öğrenciye değil öğretmene de bir şeyler oluyor. Tüm bu defalarca değişen sistem içinde öğretmen de bıkıyor, yıpranıyor, kendisinden beklenti gün geçtikçe artıyor. Mesela öğrencinin sınavda başarılı olmasını milli eğitim,müdüründen tutun da öğrenci velisi bile sizden biliyor. Öğrenci başarılı olursa kendi ve ailesinden başarısızsa öğretmenden kaynaklanıyor. Şu anda getirmeye çalıtıkları sistem kesinlikle çalışmak istemediğim bir silsile. İngilizce'den açık uçlu soru getiriyoruz demek çocukları yine gramere boğun tek kelime konuşamasınlar demek. Geldiğimiz noktaya geri dönüyoruz yani. Zaten okulda o saçma sapan kitapları okutmaktan nefret ediyorum. Zaman zaman ben napıyorum diye soruyorum kendime. Ben bunu soruyorsam ne yaptığımdan emin değilsem ve önümde hiç de hoşuma gitmeyen bir sınav prosedürü varsa öğrenci naapsın?

Tüm bunların yanında okul projesi kapsamında Romanya'ya gittim. Bunla ilgili bir yazı ayrı yazıcam. Hiç sorumluluk almayan, karar vermesini hep başkasından bekleyen ama önüne verieln her işi düzenli yapan bir insan nasıl bir insandır? Çalışkan mıdır? Başarılı mıdır? Böyle insanlarla içiçeyim de epey bir zamandır. Düşündürüyor beni.

Bu aralar hayatımın tüm sorumluluğunu bir kişiye verip keyfime bakasım var. Biliyorum öyle keyfe de bakılmaz, getirisi kadar götürüsü de olur ama belki de olmaz. Böyle kimseye güvenmeden, kendimi tamamen bırakırsam başıma da şunlar gelir demekle ömür mü geçer. Hayır kendimi tamamen bırakabileceğim biri halihazırda yok da artısını eksisini şimdiden düşünen bir kafam var.