25 Temmuz 2011 Pazartesi

Bu yaz çok zalim !!

 Eskiden ''Öptüm bay'' adında bir bilok var idi. Hiç sevmez, çok yapmacık bulurdum. İnsanların şikayet ve dert anlattıkları bir oluşumdu. Şimdiyse 2011 yaz'ı hakkında uzun uzun mektup döşesem fena olmayacak hissiyatındayım. Aslında mektubu falan bırakıp, elimdeki çalı süpürgesinin sapıyla dövesim var. Çok kızgınım. Yirmi bir yaşındaki insanların yanarak ölmesini hiçbir kelime tarif edemiyor. Sorular var, cevap yok; ama olan olmuş yapacak bir şey yok diyen bir içişleri bakanı var. Sonra Oslo'daki vahşet ve katilin hiçbir pişmanlık içinde olmayışı. Ne kadarı medyanın goygoyu bilinmez elbette ama Türk ve müslüman düşmanlığı da yanında bonusuymuş bu caninin. Suçunu bir nebze hafifletir diye mi düşünüyor acaba? En son da Amy Winehouse. Ahh Amy Winehouse! Camden Town'daki evinde ölü bulunmuş. Bu konuya girersem çıkamam herhalde. Uzun uzun üzüldüğüm bir yaz mevsimi şarkılarıyla acımı dindirmiş, yardımcım olmuştu. Üzüntü bitti ama Amy gitti. Huzur için de uyu bunu yürekten diliyorum.

17 Temmuz 2011 Pazar

Cücelerin düğünü ya da bilinç altı bana ne demek istiyor?

Ünye Meydanı'ndan Ortayılmazlar Mahallesine doğru çıkıyorum bir akşam vakti. Her yer karanlık, Çınar Market bile. Tek başımayım; ama Ünye'deyim nasılsa diye hiç korkmuyorum. Birden gözüme gelinlik giymiş ve  mutlulukla koşuşturan cüce kadınlar çarpıyor. Hiçbiri genç değil ama beyazlar içinde bir genç kız heyecanıyla koşuyorlar. Daha iyi izleyeyim şunların diye saklanacak bir yer aranıyorum; ama nafile bulamıyorum. O kadar görünür olmama, sokakta tek başıma bulunmama rağmen, hepsi o kadar mutlu ki beni hiç kimse farketmiyor. Hem rahatlıyor, hem güceniyorum. Niye güceniyorum, bilmiyorum. Öyle bir duygu gelip geçiyor içimden. Cüce gelinlerin ardından, onlardan sorumlu gibi görünen bir elli boylarında başka bir kadın geliyor. Erkeksi tavırlar içinde, kızları sakinleştirmek ister gibi hızlı ama asla koşmadan peşlerinden gidiyor. Bu arada hepsi de yorgancı dükkanının içine doluşuyorlar. Dükkanın içi ışıl ışıl, nasıl parlak. Hepsi içeri girdikten sonra yoluma devam etmeye karar veriyorum. O da ne? İki adım atıyorum ki simit dükkanı ile yorgancı arasındaki yokuştan cüce erkekler iniyor, smokinlerini giymişler ve nasıl ciddiler. Onların da arkasında daha uzunca ve hepsinin düzeninden sorumlu başka bir erkek ve smokinsiz. Bir ara bu cüce erkeklerden biriyle göz göze geliyoruz, ama hiç istifini bozmuyor. Hepsi içeri girdikten sonra kapıyı yüzüme kapatıyorlar,çattt diye. O esnada gözlerimi açıyorum.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Mehmet Öz ve küçük çocuk ya da Who wants to live forever Allahaşkına

 Geçenlerde Mehmet Öz'ün gazetede bir mülakatını okudum. Okuduktan sonra da ''Bu kadar insan manyak mı yahu, bu adama niye bu kadar tapınıyorlar'' dedim. Dedim mi, dedim vallahi.  Neyse bu abiye bi parantez açalım. Açmamın nedeni uzunca özgeçmişini yazmak için değil elbet, bendeki Mehmet Öz'ü anlatmak için. Bir kere bana anlattığı bazı şeyler konusunda uzun uzun diretmesi sıkıcı geliyor. Milletçek anladık haftada dört kere seks yapılacak. Aklıma gelmemiş bak, yapamayanlar ne yapsın diye soru atmak. Belki onların da günde beş öğün sarmısak çiğnemeleri gerekecektir. Çünkü sarmısakta .............  Sarmısak elbette benim kafamdan attığım birşey de, en az beş insanı da buna inandırabileceğimi biliyorum. İşe bu nedenle de Mehmet Öz'ün de bazen bu kafada olduğunu düşünüyorum. Tamam Oprah'ın şovuna çıktın, ama hiç konuşamadığın Türkçenle gelip buranın da ekmeğini toplama bari. Bırak başkaları toplasın.

 Aslında bahsetmek istediğim başkaydı da konumu dağıttım. Küçük Mehmet'i Noel Baba'ya götürmüşler bir Noel öncesi. Bunun önündeki çocuğa Noel baba sormuş büyüyünce ne olacağını, çocuk da bilmiyorum, düşünmedim diye cevap vermiş. Bizim Mehmetçiği almış mı bir helecan. Çünkü o da düşünmemişmiş. Bunu gören doktor babası hemen çekmiş bizimkini köşeye ve demişki '' Sen asla ben bilmiyorum demeyeceksin, kararsız olmayacaksın'' İşte o yaşta Mehmet doktor olmaya karar vermiş falan filan. Gururla bu hikayeyi anlatıyor da ben diğer çocuğu daha saygıdeğer buluyorum. İşte ben de belki bu sebeple Birlik ilköğretim'de çalışıyorum. Neyse, bu adamın hikayesi de böyle. Yazarken ayrı, imla düzeltirken ayrı bunaldım. Sosyal içerikli yazım olmadı demem diye yayınlıyorum ama.